9
Gök yüzü bakır rengini almıştı, güneş solgundu, bulutların ardından bir görünüp bir kayboluyordu . Uzaklarda hâlâ kurşun sesleri yankılanıyordu, elini kalbinin üzerine koydu bakır rengini almış göğe doğru baktı bir süre
-Ya Duzgın, ya Kureyş ya Munzur ya Xızır sen yetiş darımıza, diye seslendi..
Eşiti Bese'nin kayalardan kendisini aşağıya atarken o çığlığı kulaklarından bir türlü gitmiyordu.
-Oy hewar bu nasıl bir dünyadır, insanlık nerededir,bu yaşımdan sonra kaybolan insanlığı nereden bulacağım,diye iç geçirdi.
Alpdoğan paşa yeminliydi
-Sey Rıza'nın sağ yakalanması için ne gerekiyorsa yapın!
talimatı karşısında kar kış demeden dağ daş, mağara her yer aranıyordu askerlerce.
Diyap ağa duymuştu Bese'nin kendisini kayalardan aşağıya attığını ve Munzur suyu ile buluştuğunu.. Atını eyerledi, bir iki kamçıladı atı yol aldı epey Diyap ağa,derken
attan indi , körüklü çizmelerinde kamçısını bir iki şaklattı. Sey Rıza arkasını döndüğünde Diyap ağa ile göz göze geldi.. Kederliydi gözleri,ağlamaklıydı.. Sevdiği kadını çocuklarının anası Bese gözlerinin önünde çığlıklar eşliğinde kendisini kayalardan aşağıya atmıştı.
Diyap ağanın da gözleri yaşlıydı
-Gel etme eyleme teslim ol aşiretler yenildi daha fazla insanımız ölmesin, devlet yetkilileriyle konuştum, af çıkaracaklar, zaten senin yaşın ileri olduğu için kanuna göre ceza almazsın Alpdoğan paşa haber gönderdi gelsin teslim olsun dedi onu affedeceğiz demiş.. Mustafa Kemal paşa da yakında Harputa gelecekmiş.
Bu konuşmaların ardından Erzincan yönüne doğru yol aldı Sey Rıza çaresizce.
Munzurları aştı patika yollardan atıyla birlikte düzlüğe vardı baktı ileride jandarma var yol kontrolü yapıyordu, kumandan Sey Rıza'yı tanıdı atı durdurup gemine asıldı - Dersimli Seyit Rıza sen misin? diye sordu
-Sen hangi Rızayı soruyorsun, Dersim de her ağacın her taşın dibinde bir Rıza vardır... bunu böyle bilesin kumandan..
Bileklerine o soğuk kelepçeler vuruldu yola revan olundu, M. Kemal paşa Harputa varmadan askerlerin arasında jip ile yolla koyuldu .
Askeriyenin ortasındaki taş duvarılı bir hapishaneydi burası.. Oğlu ve 94 arkadaşı da bu taş duvarlı mahpusun içindeydi.. Oğlu Resık Hüseyin'in bıyıkları daha yeni terlemiş, anasının kendini kayalardan aşağı attığından bihaberdi,vardı babasının yanına Resık Hüseyin titrek sesiyle
-Babo anam iyi mi babo? diye babasının gözlerinin içine bakarak seslendi.Gözlerini kaçırdı Sey Rıza oğlundan,ona bakamadı.. Sonra göz ucuyla baktı ağlamaklıydı oğlu - Anladım babo anladım, sen söylemezsen de ben anladım anam artık yoktur, bu dünyadan göçüp gitmiştir.. Hele şafak sökmeden kimler bu dünyadan göçüp gidecek ya görür ya da görmeyiz! diye seslendi boşluğa doğru.
Geceydi, karanlıktı iki gardiyan gelip mahpus koğuşunun kapısını açtı,Sey Rıza nın kollarına girdiler..
-Hele bir durun ağalar oğlumu bir göreyim o daha küçüktür civandır, bıyıkları yeni terlemiştir, dedi belki bir daha göremem onu.
Gardiyanlar,
-Görürsün görürsün dediler devamla seni zaten onun yanına götürmeye geldik ağa! .. "
Derken bir meydana çıktılar, burası Buğday meydanıydı.. Jiplerin farları açık meydanı aydınlatmıştı, sıra sıra dizili sehpalara doğru yanaştırdı onu gardiyanlar.. Görevli subay yanaştı
-son sözünü söyle Rıza efendi, dedi
-Kanuna göre yaşım büyüktür söz verdiniz beni asmayacaksınız diye
-Mahkeme yaşını küçülttü ağa, dedi
-Saatim ve kırk liram var oğluma verin
-Yok dedi kumandan oğlunun da yaşını mahkeme büyütmüş.. Devlete karşı geldin, oğlunu senden önce ipe götüreceğiz, o acıyı sana tattıracağız ağa,bakalım devlete karşı gelmek neymiş!
Çingeneyi itti,darağaçlarına sırayla göz gezdirdi, oğlunu elbiselerinden tanıdı, incecik boynu kırılıp önüne düşmüştü.
Vardı üç sehpalı darağacının dibine çıktı taburenin üstüne sonra da o karanlık boşluğa doğru sanki karşısında binlerce insan varmış gibi seslenerek
-Evladı Kerbelayık bı hatayık, ayıptır zulümdür,
dedikten sonra durup nefes aldı tekrardan
-Sizin yalan ve hillelerinize kandım bu bana dert oldu bende sizin önünüzde diz çökmeyeceğim bu da size dert olsun, bu dünya da bir Rızo göçer lakin Dersim de benim gibi binlerce Rızo vardır buda böyle biline, dedi ve yağlı ipi geçirdi boynuna bacakları hiç titremedi ayağı ile tabureyi devirdi...
Mehmet Güzel/GlobalKalem
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --