9
Mesai bitimine son bir saat kalmış, enerjisi tükenmek üzere olan ve dikkatini toparlayamayan çalışanlar meditasyon yöntemlerine başlamıştı.
Bazı amirler; kırmızı dosyaları incelemek için, bazıları bilgisayar oyunlarıyla mesai saatini doldurmak için odalarına çekilmişti. Ortalığın sessizliğini fırsat bilen memur ve işçi kesimi kurumun belli yerlerinde ufak guruplar halinde kurum içi dedikodulara başlamıştı. Bir grup ise zemin katta depo olarak kullanılan bir odada kanser molası veriyordu. Bu tip kaçamaklarda muhabbet genelde hep aynı olur. Herkes her şeyi herkesten iyi bilir, 20 dakika içinde devlet yıkar ve devlet kurar memleketin bütün meseleleri halledilir, sonra herkes yarım kalan ve hep yarım kalacak olan işine dönerdi.
Bu seferki mesele uzadıkça uzamış dumanında etkisiyle mesele taaa Fatih Sultan Mehmet Hân'a kadar gitmişti.Ben işim gereği tüm konuşmaları duymasam da Fatih'e yetişmiştim.
Küçüklüğümden bu yana içimde bir hayranlık vardı, hem tarihe hem de tarihe yön verenlere…
***
Elimde, üzerime zimmetli çay tepsisiyle girdim içeri. Kanser dumanından göz gözü görmüyor, beş çay sipariş etmişler ama içerde dört kişi var. Belli ki birini de benim için istemişler.
-Al bir tanede sen tüttür, çayla iyi gider dedi, genç olan.
Hem yaş hem de tecrübe olarak daha kıdemli olan, konuşmasını bölmemek için kafa selamıyla selamladı beni. Bense daha içeri girdiğim an dalıp gitmişim. Sanki dev bir sinema salonunda tek başıma tarihi bir belgesel filmi izler gibi...
Kıdemli olan, Fatih'in atını denize sürüşünü, karadan gemiler yürütüşünü anlattıkça heyecandan gururdan uçup gitmişim. Atının beyazlığından, güzelliğinden bahsederken kişneyesim geldi kendimi zor tuttum. Konuşma bir süre övgülerle geçti bizde severek dinledik. Sonra yavaş yavaş konuşmanın seyri değişmeye başladı.
Kıdemli olan memur, genç işçilerin ve benim gözümün içine bakarak,
-Sultan Mehmet neredee yeni nesil nerede.19 yaşında bir imparatorluk yönetiyordu. Yeni nesilde bir köyü idare edecek kapasite göremiyorum. Mehmet altı dil biliyordu. Yeni nesil ise anadilini bile zor konuşuyor. Yirmili yaşlarda İstanbul'u aldı Allah aşkına siz bu yaşınıza kadar ne alabildiniz? Bu nesilden hiçbir şey olmaz. Bence Allah ona üstün yetenekler vermiş bir daha böyle bir insan yeryüzüne gelmez.Haksız mıyım gençler diye sordu.
Haksız mıyım sorusunun muhatapları karamsar bir şekilde, bütün kusurun kendilerinde yani şimdiki nesilde olduğunu kabullenmiş haldeydiler. Kafa sallayarak onayladılar. Geçim derdinden ve yaşam mücadelesinden insanların düşünmeye kendini savunmaya, yeni fikirler üretmeye pek fırsatı olmuyor. Ne denilse ya onaylıyor ya da onaylıyormuş gibi geçiştiriyor. Belki şu an bu yazıyı okurken sizde kabullenip onaylıyor olabilirsiniz.
O gün aramızda geçen konuşmayı özet olarak aktarıyorum belki bana da hak verirsiniz beni de onaylarsınız. Ben kabullenemedim haksızsın yanlış düşünüyorsun hepimize de üstün yetenekler verilmiş dedim. Alay eder bir ifadeyle sordu.
-Sen elinde çay tepsisiyle kendini Fatih'le bir mi tutuyorsun?
-Hayır bir tutmuyorum yanlış anlamanızı da istemiyorum. Fatih'i sizden iyi tanır daha çok severim. Ama madem kıyasladınız tutarlı kıyaslayın. Şehzade Mehmet çocukluğunda Sultan Murad tarafından ilgi görmezdi belki sultan olacağı bile düşünülmezdi. Haremindeki soylu ailelerden gelen oğullarını tercih ettiğinden Mehmet arka planda kalmıştı. Ne hikmettir diğer şehzadeler ölüp öldürülünce B planı olarak saraya getirilmiş ve babası, Mehmet'in eğitim durumunu görünce üzüntüsünü saklayamamıştı. Tüm eğitim imkânlarını küçük şehzade için seferber etmişti. Molla Gürani gibi bir deha ve bir yığın hoca çok kısa bir zaman diliminde çeşitli eğitimler vererek bilim,felsefe,sanat,İslam ve Yunan edebiyatına hakim, altı dil bilen bir birey yetiştirdiler. Benim babamın bana Özel hocalar tutacak imkânı yoktu Allah var elinden geleni yaptı. Memleketimde bütün babaların yaptığı gibi.
İlkokulu devlet köy okulunda okudum tabii buna ne kadar okumak denir bilemiyorum. Liseye gittiğimizde heceleyerek okuyor toplama ve çıkarmayla yeni yeni tanışıyorduk. Acaba benim aldığım eğitime gittiğim okula Fatih gitse...
Çocukluğumdan hatırlıyorum arkadaşlarım Türkçe bir cümle kuramazken okullarda başka dilde konuşmak yasaktı hatta ayıptı. Kendi dilini konuşmaya utanan bir nesil ne ana dilini konuşabildi ne de tam anlamıyla Türkçeyi öğrenebildi. İkisinin arasına zorunlu ders olarak İngilizce de serpiştirilince ortaya sadece kendilerinin konuşup kendilerinin anladığı karma karışık bir dil çıktı. Fatih böyle bir duruma maruz kalsaydı yine de altı dil öğrenebilir miydi?Yani bu zamanda yaşasa bu nesilden olsa,bu eğitim sistemini bir şekilde atlatsa bile, kimsenin desteğini almadan, herhangi bir torpili olmadan çaycılık dahi olsa iş bulabilecek miydi?
20li yaşlarda Fatih'e bir imparatorluk bana bir yığın kredi borcu bırakıldı!
Ben şehzade Mehmet'in imkânlarına sahip olsam belki bende sultan olurdum. Ben derken şimdiki neslin tamamı için, bu toprakta yeşeren her birey için söylüyorum. Peki herhangi bir şehzade benim imkanlarımla yani bu neslin imkanıyla bu eğitim sistemiyle ne kadar Sultan olurdu. Şimdinin Sultanları Fatih olmayı ne kadar başara biliyor? Bu şekilde kıyasladığımda kendimi Sultan gibi hissettim.
Bu sisteme rağmen kimseye yalvarmadan kimsenin torpilini beklemeden Allah'ın izniyle alnımın teriyle helalinden evime bir ekmek götürebiliyorsam benden âlâ sultan mı olur.
Başta söylediğim gibi yanlış anlaşılmak istemiyorum. Haşa niyetim ecdada laf etmek alay etmek değil. Bu toprağa bastığım her gün hepsini saygıyla sevgiyle rahmetle anıyorum. Ama bu neslin hakkını da yemeyin. İlle de bir kıyaslama yapacaksanız İmkanlar dahilinde karşılıklı olarak kıyaslayın. Konuştukça kendimi kaptırdım taarruza geçtim derken, bir ara pencereden dışarıya doğru bağıran bir işçinin sesi koridora yankılandı.
Yoldan geçen bir tanıdığını çay içmeye davet ediyor, avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Sanki babasının dükkânı. İşçi ısrar ettikçe adam çay içmem diye direniyordu.
Bu azaplarına bir son vermek için bende çıktım koridora ve bağırabildiğim kadar bağırdım.
-Ben benden önceki çaycılara benzemem. Ne demek çay içmem. Bu çay sultanın çayı ben demledim. Üstelik çaylar kuruma ait yani beleş. Benim haykırışımdan mı etkilendi yoksa çayın beleş olduğundan mı bilemiyorum.Ama o ısrarla çay içmem diyen adam o gün bir demlikten fazla çay içti.
O gün bugündür çay ocağından çıkmıyor aldık mı başımıza belayı?
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --