9
Aslında insanın içini acıtan şey hayal kırıklıkları değil;yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımızdır der Dostoyevski..
İnsanlığın tarihçesinde çağlar boyunca yukarıda dile getirilen ve ona benzer ne kadar çok hikaye vardır.. Yazılanlar, destanlara konu edilenler.. Ya da romanlarda dile getirilenler.. Bir bakmışsınız ki trajyedyalara konu olmuştur yaşam hikayeleri .. Bu bakımdan hep istediğimiz ve mutlu olabileceğimiz bir hayat yaşamak isteriz,amansızca onun mücadelesini veririz. Onu yakalamak ya da elde etmek için ne de çok kırılırız. Gel gör ki ömür dediğin şey gelip geçer ve yaşlanırız; lakin hayal ettiğimiz, zihnimizde belki de binlerce kez ütopyasını kurduğumuz o mutluluğa bir türlü ulaşamayız.
Bir çok sebebi var tabii ki bunun; ulaşamadığımız ve ütopyasını kurduğumuz yaşamın.
Hatta aşklara konu olan yaşamlar Romeo ve Julyet trajedyasında çokca konu edildi. Bizim topraklarda ise Ferhat ile Şirin'in aşklarında dile getirilir.Kürd diyarındaysa Mem ile Zîn aşkında.. Örnekler çoğaltılabilir.
Günümüzde ise o hayal ettiğimiz yaşam ütopyalarının kırıntısının bile artık yaşanmayacağı aşikar.
İnsanı mutlu eden ilişkiler, sosyalite yok denecek kadar az, hatta çok uzaklarda aslında yok da diyebiliriz.
Her hangi bir yerde oturup gelip geçen insanları izlediğimizde bunu o insanların yüzlerine baktığımızda görmek mümkün..
Gelen geçen insanların ya da bir etkinlik ortamında onların yüzlerine dikkatlice baktığımızda hep bir keder görürsünüz; gözlerinin derinliklerinde ise korkunç bir acı..
Mimiklerinde her ne kadar bir tebessüm görünüyor olsa da, işin aslı öyle değil. Varsayalım ki lüks bir restorantta eşiniz ile yemektesiniz, oraya gidip yemek yeme nedeniniz monotonluktan bir nebze de olsa kurtulmaktır ya da uzak kalmaktır, lakin gel gör ki yemek boyunca eşler ya da sevgililer çoğunlukla birbirlerinin yüzlerine çok nadiren bakarlar. Herbiri derin düşünceler içinde kederli kederli önüne bakmaktan kafasını kaldıramaz.
Yemek bitmiş, hesap ödenmiş ve evin yolu tutularak tekrardan herbirimizin kafamızda oluşturduğumuz o cehenneme geri dönmekten başka çaremiz kalmamıştır.
Lüks restoranlarda pahalı yemekler, ya da pahalı eşyaların alındığı alış-verişler sadece ve sadece mutsuzluğumuzun maskelenmesinden öte bir şey değildir.
İşte insan türünün kendisinin kurguladığı üretim, tüketim ve sosyalite ona asla mutluluk getirmedi ve getirmeyecek de.. O bakımdan ütopyasını kurduğumuz "mutlu yaşamın" peşinde daha çok koşacağız.
Mehmet Güzel/GlobalKalem
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --