9

 

BAŞARI :ÖNCE KENDİNİN EN İYİ VERSİYONU OLMAKTA

22:46:12 | 2023-04-24
Psikolog-B.Melis Avcı
Psikolog-B.Melis Avcı     

Yazıma ilk önce başarının sözlük anlamına bakarak başlayalım isterim. Başarı; bir işten elde edilen iyi, güzel, yararlı sonuç veya başarılan herhangi bir iş, muvaffakiyet ( galibiyet veya başarı gösterme anlamında ) olarak ifade edilebilir. Genel olarak bakıldığında çoğu yerde başarılı insanların genel özelliklerinin belirgin yanları şöyle sıralanabilir: Disiplinli olarak çalışırlar, kendilerine inanırlar, kolay pes etmezler, geçmişten ders alır fakat geçmişte yaşamazlar, risk almaktan çekinmezler, kendi hatalarını kabul edip – başkalarında suç aramazlar, her zaman öğrenmeye açıktırlar vs. Bunların dışında en önemli kıstas ise tüm yaptıkları bu şeylerin süreklilik kavramında devam etmesi olmaktadır. Elbetteki bir şeyi oluşturmada bu kavramların hepsinin yararı yadsınamaz derecede büyük bir olgu, fakat ben biraz daha başarının diğer tarafıyla ilgilenmek istiyorum yani bir sınavı kazanma, bir işte yükselme, çok para kazanma, birşey icat etme yahut bir madalya kazanmanın vb. Dışındaki, somutluğun ardındaki hissiyattan.Maalesef ki bizim gibi ülkelerde başarının insani değerleri gölgelemesinin verdiği psikolojik baskı durumundaki başarı, oldukça zarar verici boyutta olabilmekte.

Bizler gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse kültürel olarak başarıyı çoğu zaman maddi ve somut mutluluklar olarak duyduk, öğrendik, öğrettik ve bilinçaltımıza ekledik. Çalıştığım sınav grubu öğrencilerimin büyük bir kısmında başarı sadece en yüksek puanla girilen bölümlerden ve mesleklerden ibaretti. Dünya, yaşam, hayal, varlık ve en önemlisi de mutluluk sadece mesleğin yükselmesi ile ilgili bir yol değildir. Başarı ilk önce kimsenin hakkını yememek, kimseye bile isteye zarar vermemek, kimseye acı çektirmemek, sevgi ile önce kendine sonra bir şeylere yararlı olabilmek, iyi insan bilinci ile saygılı ve saygın yaşamakla başlayan bir süreçtir. Bunlar yoksa zaten hayata karşı 1-0 yeniksinizdir kanımca. Misal toplumumuzun bir kısmının bakışı ile “çok yüksek” bir meslek okuyan birisine gittiniz ve size o kadar kötü davrandı ki belki sizi insanlık bilincinden soğuttu, sizin için onun o “yüksek” mesleği bir değer ifade edecek mi? Elbette ki etmeyecek sadece bir kağıt parçası kadar diploma değeri olacaktır. Fakat bizler bazen yaşanılan zorluklar sebebi ile “aman onun çocuğu çok yüksek bir bölümde benimki de olsun, herşeyi olsun yokluk yaşamasın, elalem ne der yoksa? Benim çocuğum onun çocuğundan daha mı az zeki? En iyisi biz olmalıyız, asla kaybetmemeliyiz, biz kazanmalıyız,mükemmel olmalıyız “ vb. Bir çok bilinç ile fark etmeden veya fark ederek gençlerimize oldukça ağır yükler yüklemekteyiz. Gençlerimiz ilk önce neyi sevdiklerini bilmeden bizim veya toplumun gözünden yapacakları devam edecekleri yolları seçmekteler ve bunlarla birlikte temiz ruhlarına hırslar, egolar, kıskançlıklar, negatif duygu durumları ekleyerek bazen bir ömür başkalarının hayal ettiği hayatı kendilerini bulamadan yaşayıp ömürlerini bitirmekteler. Sonrasında bu sağlıksız mesleki yaşantılar bizlere ; sağlıksız insan ilişkilerini, sağlıksız aile yaşantılarını ve sağlıksız gelecek nesilleri oluşturmanın en kolay yolunu sunmaktadır. Bir işe nefret ederek gitmek günün saatlerini, haftanın günlerini doldurmak ve sadece başkalarını imrendirmek, hırslandırmak yahut üstünlük göstermek adına para kazanma odaklı olmak bir müddetten sonra ne yazık ki mesleki tükenmişlik sendromunu ya da daha farklı psikolojik rahatsızlıkları da ortaya çıkaracaktır. Bir genç ilk önce sevdiği şeyin peşinde koşmayı öğrenmelidir, elbette ki yapabilme kapasiteleri ve hayal durumlarına göre yüksek meslekler de edinsinler ama mesleğin yüksekliği veya alçaklığı sadece bizim ona mutlu hissederek bakabildiğimiz değerlerle ölçülecek şekilde olsun. Hayat mutsuz hissetmek için çok kısa ve bizler sadece mutlu hissettiğimizde gerçek başarıyı elde edebiliriz. Herkesin kapasitesi, yaradılışı, merakı, zeka türü veya yetenekleri herkesle aynı değil bu zaten bizim insan olmamızın en güzel büyüsü. Bırakın çocuklarımız yaşamlarında öncelikle mutluluklarını başarı kıstası edinsinler. Bir çiçeği bile sevmezsek ona verdiğimiz enerji ile öldürebilmekteyiz. Bir konuşmada denk gelmiştim. Bir insan bir insana gülümsediğinde yarattığı pozitif enerji ile karşısındaki insanın serotonin düzeyini ( insanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir nörotransmitterdir ) yükseltmektedir denilmişti. Hatta bu gülümseme davranışını yapanın kendisinin de serotonini yükselmekteymiş. En kilit yer ise o ortamda herhangi bir canlı varsa bu duruma şahit olması onunda serotoninini de yükseltmekteymiş. Düşünün ki bizler enerjimizle nerelere etki edebilmekteyiz. Bu yüzden başarı tamamen mutlu olduğun şeyi yaptığında oluşan bir olgudur, bu bir madalyada olabilir bir gülümsemede başarının sınırları sadece zihnimizde belirlediğimiz düzeydedir. Ve enerjimiz pozitif yönde ilerleyebilirse ancak gerçek başarıyı elde edebiliriz. Bırakın çocuklarınız hırsla, yarışla, kıskançlıkla, mutsuzlukla bir yerlerde olmaktansa sevgi ile mutlulukla oldukları yerleri güzelleştiren bireyler olsunlar. Bu onlara verebileceğiniz en büyük yatırımdır. Henry Ford şöyle demiş : “Annem hep, herkesin kaderini kendisinin çizdiğine inanırım. Yaradanın sana verdiğiyle en iyisini yapmalısın derdi”. Evet en iyisini ama ilk önce kendi versiyonunun en iyisini.

Dünyadaki gerçek başarı kanımca tamamen bu yolun sonunda bizlere ışık tutuyor. Günümüzün en büyük karanlığı kendini bulamadan başkası gibi yaşamaya çalışmakta. Başarısızlığının en büyük sebebi ise neyi gerçekten istediğimizin farkına varamayıp başkaları için yaşamaya çalışarak ölmekten ötürü...

Psikolog | Berna Melis Avcı




ETİKET :   Psikolog Berna Melis Avcı yazdı

Tümü
UA-147632479-1