9

 

Kosova’nın bağımsızlık mücadelesi ezilen halklara örnektir (I)

16:42:45 | 2020-02-10
Hüseyin Şenol
Hüseyin Şenol     

17 Şubat, Kosova’nın bağımsızlık yıldönümü. Arnavut halkının özgürlük mücadelesi, ezilen tüm halklara örnek olmaya devam ediyor. Konu üzerine, 7 Mart 1998’de katledilen UÇK kurucu komutanlarından Arnavut Halk Önderi Adem Jashari’nin ölüm yıldönümüne kadar, birbirinin devamı şeklindeki yazılarım çeşitli başlıklar altında sürecek.

Kosovalı Arnavut bir ailenin sekiz çocuğundan yedincisiyim. Dördümüz orada, dördümüz İstanbul’da doğuyor. Ben İstanbul’a denk gelenlerdenim.

Türkiyeliyim.

Dedem 45’te önce Yunanistan’a ve bakmış ki dönüşün koşulları yok, bir kaç yıl sonra da Türkiye’ye geçiyor.

Ulusal Kurtuluş Mücadelesi içinde aktif yer alan, “çete” liderlerinden dedem, tutuklanmaktan ve büyük olasılıkla idam edilmekten de kurtulmak için, büyük amcamla beraber sürgüne kaçıyor. Dedemin bu durumundan sonra, babamların üzerinde baskı artıyor ve ayrıca kan davası durumu da var. Babam, önce Kosova’da yer değiştiriyor ve daha sonra yine o dönemde Yugoslavya içinde yer alan, çok sayıda, hatta yarı yarıya Arnavut’un da yaşadığı komşu memleket Makedonya’nın başkenti Üsküp şehrine yerleşiyor. 10 yıl civarında da burada yaşıyor. Daha sonra amcamları da yanına alıp Türkiye’nin yolunu tututuyor. (Halamlar evlenmiş o dönem).

1960’ta geliyor bizimkiler.

Dedemin soyadı Begunsa, amcamların birinin Beri, bizim ve diğer amcamların ise Şenol. Aslında Quni olması gerekiyor. Nüfus memuru “Yok, olmaz. Size Şenol soyadını veriyorum” demiş babama. Bu bir tesadüf değil, nüfus memurunun hoşuna gitmediğinde, açıp kitabı, nereden gelindiğine göre bir soyadı verir. Tesadüf değildir; Balkanlar’dan gelenlerin çoğunun soyadının “Şen”le başlaması. Şen, Şenol, Şentürk, Şenyıldız ve böyle devam eder. Bu Türkiye’deki “bildik” soyadı üzerinden yapılan bir ırkçılıktır.

Bizimkiler genel olarak 60-62 yılları arasında gelmişler. Kendimizi Türk zannettim uzun yıllar. Ama tabii ki dikkatimi çekiyordu, Kosova’dan gelenlerin el öptürmemesi, birbirlerine sigara tutma yerine önlerine atmaları ve hepsinden öte Türkçe bilmemeleri dikkatimi çekiyordu. Önce babam ve amcamların bir kısmı, Arnavut olma muhabbetinde farklı düşünüyorlardı. Babam daha bir “Arnavuttu” ve memlekete ilgisi daha fazlaydı. Ama ben onu da geçtim. Daha doğrusu geçirttiler.

Faşist, ırkçı, şoven, sosyal şovenler yüzünden “daha” bir Arnavut oldum. Niye mi? Faşisti, ırkçısı zorla “Türk” yapmaya çalışıyordı da ondan. Irkçıya karşı “biraz” Arnavut olmamız da bu kez şovenlerin, sosyal şovenlerin hoşuna gitmemeye başladı. İşgal ve savaş döneminde, 80’li ve 90’lı yıllarda”emperyalistlerle işbirliği yapıyorlar” diyenlerden, ırkçı işgalcileri “hala” sosyalist görenlere kadar, sosyal soven tavırları unutmak mümkün değil. Aynısını, Kürt halkına da reva görüyor bu mantık. “Sol” içinde de faşist Miloseviç’i sosyalist görenler bugün de var maalesef. Şimdilerde Face’de bile arada, belki ayda bir Arnavutça “günaydın” ve “iyi akşamlar” demek, kırk yılda bir Arnavutça şarkı dinlemek bile rahatsız etti onları. Profil resmimizin Arnavut bayrağı olmasından da memnun olmayan çıktı. Sömürge halkın bayrak ilgisiyle, sömürgecinin bayrak zorlaması arasındaki farkı görmüyorlar, görmek istemiyorlar. Kürtler ve diğer ezilen ulusların da benzeri muamelelere maruz kaldığını, zaten sürekli görüyoruz.

            Akrabaların bir kısmı, yani “ileri gelenleri” aslında, “Oğlum boyundan büyük işlere karışma ve sen ne biliyon ki?” muhabbeti yaptılar. Baktılar ki “Nafile bu çocuk bir şeyleri biliyor galiba” diye mi düşündüler acaba ve “Biz oradan gelen Osmanlı’dan kalan Türkleriz” muhabbeti yapmamaya başladılar. Şunu da bu arada belirteyim: Geldiklerinde, kalabilmek için “Türk asıllıyız” demiş çoğu. Ondan sonra da akrabalar birbirlerini davet ederek, gelmelerini sağlamış. Devlet tabii ki biliyordu, bizlerin Türk asıllı olmadığımızı.

            Sokakta Arnavutça konuştuğumuzda garip garip bakanlar, sokakta “siz yarı müslümansınız” diyen çocuklar, günlük hatatımızdı. belki de ondandır, diğer göçmenler gibi, genelde bizlerinde toplu olarak bir arada yaşamaları. Bir de ilginçtir: Lise 2’de Milli Güvenlik dersinden ikmale kalmıştım. Tek başıma kurtarma sınavına girdim. Çünkü benden başka kalan yoktu. Sınıfta kalma, bıraktırma nedenimi ben çok iyi biliyorum. Dersi veren subayla “milliyet” muhabbeti yaptım da ondan. “Arnavutum” dedim diye bozulmuştu. Alevilerin hiç bir kuşağının “Ben Aleviyim” diyemediği, Kürtlerin özellikle çocuklarının ve gençlerinin  “Ben Kürdüm” diyemediği yıllardı, 70’li yıllar. Ondan sonra, “bu sorunlar yoktu, nereden çıktı” diyenlerimiz bunları görmüyor, görmek istemiyordu. Ki aslında hala “O zamanlar bu sorunlar yoktu, nereden çıktı?” diyerek, kendilerini inandırmaya çalışanların sayısı az değil.

            Arnavutçayı yavaş yavaş unutarak, Türkçeyi ise her geçen gün daha iyi konuşarak büyüyorduk artık. Evde önce kardeşler arası ve sonra da anne babayla anadilde konuşma azalıyordu. Annem Türkçesini, yoldaşların anneleri ve Brezilya ile Arjantin dizileri sayesinde ilerletmişti. Torunlarla da artık Türkçe konuşmak “zorunda” kalmıştı. Babamın da Türkçe pek sağlam değildi. Bu arada belirteyim; sayıları 4-5 milyon civarı olduğunu bilinen Arnavutlar’ın da, diğer halklar gibi,  anadilde eğitim hakları yok.

            Osmanlı döneminde, sömürgeleştirdikten sonra, zamanla Osmanlı topraklarının bir çok bölgesine yayılmış ve diğer sömürge milliyetler gibi Arnavutlar da bazı yerlerde de kalıcı olmuş. Devlet içinde önemli kademelerde bulundukları gibi, bir çok ayaklanmanın da başını çekmişler.

Türkiye’ye gelişler sadece 60’lı yıllarda olmamış. 60’lı yıllar son kitlesel göçlerin en büyüklerine tanık olmuş. Arnavutlar açısından bunun en büyük nedeni, özellikle Arnavutlar’ın, yani Kosova’nın hala eski Yugoslavya içinde, hem de direk Sırbistan’ın sömürgesi olmasıydı.

Türkiye’de bizimkiler ağırlıklı olarak İstanbul’dalar. İstanbul’un da Alibeyköy, Gazi Osman Paşa, Zeytinburnu, Eyüp gibi ilçelerine yerleşmişler. Daha sonra, tabii ki İstanbul’un her yerine dağılmışlar. Üsküdar ve Ümraniye’de de çok sayıda Arnavut var. İstanbul dışında da Bursa, İzmir, Adapazarı gibi kentler ve bölgeler, çok sayıda Arnavutun bulunduğu yerlerin başında geliyor. Dendiği gibi; 4-5 milyon kadar varızdır.

Başta Kosova olmak üzere, Makedonya’da da çok sayıda akrabamız var. 6-7 kuşağa kadar kuzenlerle görüşme devam ediyor, gidip gelme sürüyor.

Evet bir de unutmadan ekliyeyim aile bölümüne ve ondan sonra kapatayım: Eşim yoldaşım Türk asıllı ve yüzde ellisi Arnavut, yüzde ellisi Türk asıllı olan, iki de çocuk var. İsim sorununu ilk çocukta da yaşadık ve istediğimizi ismi vermemize izin vermedi devlet.

Neyse konu uzuyor, başka zaman daha detaylı anlatırım. Dediğim gibi; mesele uzun.

Sömürgeci Sırbistan

Sosyalizmle hiç bir lakası bulunmayan, kendini “sosyalist” diye pazarlayan Yugoslavya Devleti, başta nüfusun yüzde 85’ini oluşturan Arnavutlar olmak üzere, Sırp asıllıların dışındaki Kosova halklarına tarihin tanık olduğu en ırkçı sömürgeci soykırımlarını, uygulamalarını gerçekleştiriyordu.

Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ni oluşturanlar içinde 6 cumhuriyet, 2 de sömürge vardı.

6 Cumhuriyet ve 2 sömürge şunlardan oluşuyordu: Bosna-Hersek Sosyalist Cumhuriyeti, Hırvatistan Sosyalist Cumhuriyeti, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti, Karadağ Sosyalist Cumhuriyeti, Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti, Slovenya Sosyalist Cumhuriyeti, Voyvodina Özerk Sosyalist Bölgesi, Kosova Özerk Sosyalist Bölgesi.

            80’li yılların sonunda başlayan, Yugoslavya’dan ayrılma istemleri dalga dalga yayılmaya başlayarak, 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Slovenya’dan sonra sırasıyla diğer cumhuriyetler de bağımsızlıklarına kavuştu. “10 günlük savaş” adıyla da anılan 26 Haziran – 7 Temmuz arasındaki savaşın bu kadar kısa sürmesinin en büyük nedeni, Sırbistan sonrası en büyük, hatta ortak söz hakkına ve sömürme hakkına sahip olan Hırvatistan’ın müdahalede isteksiz olmasıydı. Çünkü, Hırvatistan da 1991’de bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Sırbistan’la 4 yıl süren savaş yaşadı. Bu savaş, tarihin en kanlı ve kindar savaşlarından biriydi. Iki büyük ortak birbirine girmişti. Bir diğer nedeni de bu iki cumhuriyetin de güçlü olmasıydı. Düzenli ordunun “nimetleri” bu iki cumhuriyete yarıyordu. Sonra sırasıyla diğer cumhuriyetler devam etti, bağımsızlık kavgasına.

            En büyük etnik soykırım Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nde Boşnaklara ve Sırbistan’ın sömürgesi özerk bölge Kosova’da yaşandı. İkisinde din de çok büyük rol oynadı. Avrupa’da son yılların en büyük etnik katliamına şahit oldu bu bölge. 1992’deki referandumda bağımsızlıktan yana oy kullanan bu cumhuriyet, Sırbistan’nın ağır saldırısına uğradı. Ağır katliamlarla geçen üç yıllık savaştan sonra, Bosna-Hersek de bağımsızlığına kavuştu.

Kosova’da durum farklıydı

            Yukarıda Voyvodina, aşağıda ise Kosova, Yugoslavya içinde ama, Sırbistan’a bağlı iki “özerk” sömürgeydi. Voyvodina, “huzursuz” olmasına rağmen, hala Yeni Sırbistan’ın içinde kalırken, Kosova bağımsızlığını ilan ederek, sömürgeci Sırbistan’ı topraklarından kovdu.

            Arnavutluk ve Kosova dışında da, çok sayıda komşu ülkede bulunan Arnavut toprakları üzerine daha detaylı yazacağım ileride.

            Bu yazımı da uzatmadan, aslında başlangıç, yani birinci bölüm olarak düşündüm. İkinci bölümü, 17 Şubat 2008 olan Kosova’nın bağımsızlığının yıldönümünde, yani önümüzdeki hafta ve mart ayında da bağımsızlığın önemli mimarlarından Adem Jashari’nin (Yaşari) katledilmesini de üçüncü bölüm olarak işleyeceğim. Belki ikisini birleştirebilirim de.

Önümüzdeki dönemde, bu alandaki araştırmalarım, yazılarım sürecek. Çoğunuz bilir; son yıllarda Kosova, Arnavutluk, Karadağ, Yunanistan, Sırbistan gibi ülkelere gidip, Arnavut halkını, yani kendi halkımı ve topraklarını yerinde araştırıyor, ileriye yönelik, yazıya dökülecek çalışmalar yapıyorum.

            On yıllarca süren ve 1981 yılında büyük ivme kazanan Kosova’nın önce cumhuriyet, sonra da bağımsızlık süreci, başta Kürt halkına olmak üzere, dünyadaki tüm ezilen halklara örnektir. Özerkliği de elinin tersiyle iten Arnavut halkı, “sahte sosyalist” devlete karşı da eşi benzeri görülmeyen bir direniş sergiledi. Daha önceden olduğu gibi, sömürgeci Sırbistan’ın son devlet başkanı faşist Miloseviç’in insanlık dışı uygulama ve katliamları da Arnavut halkının mücadelesini durduramadı.

Kosova Kurtuluş Ordusu’nun (UÇK) kurucu kumandanlarından olan Adem Jashari’nin hayatı ve ulusal kurtuluş mücadelesindeki önemi büyüktür. Jashari, Arnavut Özgürlük Hareketi’nin önemli önderlerindendir. Arnavut Halk Önderi Adem Jashari, 7 Mart 1998’de sömürgeci ordu ve polisin kuşatmasında teslim olmadı ve 36 saat süren çatışmada ailesinden 52 kişiyle birlikte katledildi…

 




ETİKET :  

Tümü
UA-147632479-1