Açtı ve 20 yaşındaydı.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 3. sınıf öğrencisi ve adı Sibel’di.
Payına yoksulluğun cehenneminde yaşamak düşmüş. İş aramış ama bulamamıştı. Yaşadığı cehennemdeki çaresizliği ile seslendi; ”Yemek kartımda 1 lira kalmış, gidecek yerim yok, yaşanmaya değer bir hayatım da.”
Sahipsizliğin cehenneminde yükselen “beslenme hakkı” talebini duyan bir “sosyal devlet” yoktu.
Allah “Bir hırka, bir lokma” din istismarı ile holdingleşen İslamcı haramzade cemaatlerin belasını vermek yerine; her birine bir belediye ya da kamu ihalesi verirken, kamu bütçesiyle holdingeleşen cemaatler, yarattıkları yeryüzü cennetinin zenginliği, şatafatı, yolsuzluğu ve israfı içinde selfiler atarken, Sibel Ünli aç kaldığı için, yoksulluğun cehenneminde ve gecenin zifiri karanlığında kendisini Samatya kıyısından soğuk sulara atarak intihar ediyordu.
Yeryüzü cehenneminde aç, umutsuz, çaresiz ve sahipsiz ölümü seçenlerin sıralı mezarlarına defnedildi.
Bir kaç gün önce de, Fatih'te bir apartmanın giriş katında battaniyeye sarılı bir ceset bulundu. İçinde “sosyal devletin” barınma hakkında mahrum kalıp, soğuk cehennemde donarak ölmüştü. Adı İbrahim’di.
Gerçekten cennet ve cehennem nerede? Gökyüzüne ne hacet! Her ikisi de yeryüzünde yaşanıyor mu?
Cennet kendilerini yeryüzü tanrısı ve kralı sananların şatafatlı ve gösterişli yaşamları değil mi? Sömürünün, sosyal adaletsizliğin ve hukuksal vicdansızlığın yarattığı yoksulluğun ve işsizliğin cehenneminde yaşayanların gasp edilmiş hakları üzerine kurulmuş cennetlerin sahipleri kimlerdir?
Bu dünyanın cehenneme çevirilmesi, yeryüzü tanrılarının kendi cennetleri için yarattığı toplumsal mutsuzluktur. Yeryüzünde tanrıcılık oynayanlar için cennet, güç, şatafat, gösteriş ve saray yaşamıdır.
Cehennem ise gücü ve iktidarı elinde bulunduranların yaktığı ateşte, kurduğu kazanlarda yanan yoksulların ve kimsesizlerin ızdırabıdır.
Cehennemden Acılı Haberler Geliyor
Ölümlü haberler sıralı ve acılı hikayelerle geliyor. Sosyal devletsizliğin kurbanları devlete ve topluma sessiz cümleler kurarak, sıralı intiharların diliyle sesleniyor.
Yoksullar ve kimsesizler, çaresizliğin diline dönüşen ölümleriyle konuşurken, AKP iktidarı ve TBMM konuşmuyor. Oysa intiharlar sadece bir ölüm ve acı değildir. Yoksulluğun cehennemindeki her intihar sosyal adaletsizliğe ve sosyal devletsizliğe bir meydan okumadır. Acı hakikatlerin anlaşılmasına dair, “bizi duyun” diyen sessiz konuşmanın dışa vuran acılı mesajıdır.
Bu mesaj aynı zamanda yoksulluğun cehenneminde yaşayanların hakları için farkındalık yaratmaktır.
Anayasa’sında “sosyal devlet” yazan devlet, sosyal adaletsizliğin ve sosyal devletsizliğin yarattığı toplumsal tahribatları konuşmalıdır.
Toklar artık açların halini anlamalı ve dert etmelidir. TBMM susmamalıdır. Kendini “milletin vekili” sayanlar sokağa çıkıp, gerçek bir laik, sosyal ve hukuk devleti için konuşmaya başlamalıdır.
Çünkü yoksulluk, işsizlik ve gençlerin çalışmış umutları, endişeli geleceğin habercisidir. Gençlerin yüzde 27’si işsiz! İş kapıları kapalı. İşsizlik parası alamıyorlar. Asgari geçim için parası olmayanlar, Genel Sağlık Sigortası prim borçlarını ödeyemiyor. Bundan dolayı sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılıyor. Sadece iş değil, şimdi hastane kapıları da yüzlerine kapanıyor.
Hani biz “adaletli” ve “kalkınmalı” bir “sosyal devlet” olacaktık?
Anayasa AKP iktidarının keyfine göre yorumlayacağı metinler değildir. Madem ki, Anayasa’da sosyaldevlet yazıyor, o zaman devlet, Sibellerin ve İbrahimlerin beslenme ve barınma haklarını yerine getirmediğine dair sorumluluğu kabul etmelidir!
İktidar, yandaş şirketlere kamu kaynakları aktarmak ve onların vergi borçlarını silmek yerine, okulları, yemekhaneleri, yurtları, servisleri ve eğitimi parasız hale getirilmelidir.
Çünkü okullar ticarethane, öğreniciler müşteri, rektörlerde CEO değildir!
Unutulmamalıdır ki; Sibel’in ölümü bir intihar değil, insanlık düşmanı çürümüş kapitalizmin, sermayenin ve sosyal devletsizliğin siyasal sorumlusu olduğu bir sonuçtur.
Evet cennette Cehennem de yeryüzündedir:
Barış, sevgi, özgürlük, eşitlik, sosyal adalet ve halka ve yeryüzüne hizmet eden iyi insanlar neredeyse cennet orasıdır.
Açlığın, savaşın, adaletsizliğin, vicdansızlığın, merhametsizliğin, yoksulluğun, zulmün ve zalimliğin yaşatıldığı yer ise cehennemdir.
İşte bu yüzden güzel ve vicdanlı insanlar, cehenneme çevrilmiş bu yeryüzünü cennete çevirmek için mücadele etmelidir.
Sibeller açlıktan, İbrahimler donarak, kadınlar cinsel şiddetle, çocuklar savaşlarda ölmesin diye, inadına laiklik, adalet, barış ve sosyal devlet için elimizi taşın altına koymalıyız.
İnanın bu yeryüzündeki en güzel dünyevi “ibadettir”!