9
Çok özür dilerim, ama kimisi için hayat gülüş-cümbüş bu akşam…
Ateşler yakıyorlar… İnsan boyunda ateşler… Umutları tazelensin diye yapıyorlar bunu… Hayatın onlara unutturduğu düşlerine umut olsun diye yapıyorlar… Şarkılar çalıp, danslar ediyorlar…
Sanıyorum şuan şaşırdınız bu söylediğime… Çünkü siz üçünüz giderken bu dünyadan, umut için yapılan başka şeyler vardı: İdeolojilere sarılmak, protestolar, mitingler, boykotlar, grevler, açlık grevleri, duruşmalara iç çamaşırlarıyla çıkmalar ve bunun gibi daha nicesi…
Siz gideli neler neler değişti bir bilseniz…
Dışarıdan bir yerlerden avaz avaz Ankara’nın Bağları şarkısı geliyor… Ama Deniz; ben senin o son isteğin olan eseri dinliyorum. Rodrigo’nun gitar konçertosunu… Karışıyor bütün sesler, şarkılar birbirlerine… Karışsınlar, ne olur ki… Ne olacak ki… Hayat dediğimiz; güneş varken deli dolu yağmurlar indiren, hemen ardından da gökkuşağını göğümüze salıp doluları da üstümüze döken bir süreç değil mi zaten? Durum, yeryüzünde ve insanların cephesinde niye farklı olsun ki?
Neyse… Gelirsek şarkılara… E, düğünler başladı tabi… Havalar ısınınca hep böyle olur, evleniverir insanlar… Sadece evlenmek değil, nişanı var bunun, sünneti var… Aklıma gelmişken; bugün bir söz okudum, yüreğim acıdı:
“Müslümanlığa girerken pipisini kesiyorlar insanın, ayrılırken de kafasını!”
Evet, birileri insanların kafasını kesiyor artık.
Ve o kestikleri kafalarla fotoğraf çektiriyorlar.
Gururla bakıyorlar objektife.
Bunların hepsini anlatacağım size… Ama sonra. Çünkü çok kötüyüm bu akşam. Utanıyorum. Nedenine gelince; insanlar umutlarını kâğıtlara yazıp ya toprağa ekiyorlar artık ya yakıp küllerini havaya savuruyorlar… Bazen de suya salıyorlar… Bunu umut olsun diye yapıyorlar. Ve evet, bir kadim gelenek bu! İnsan doğdu doğalı var olan bir gelenek! Toprak ana her bahar nasıl seviniyorsa baharın, yazın geldiğine ve de hayatın bir devr-i devran olduğuna, insanlar niye sevinmesinler ki… Hayat çünkü her an yeniden doğuyor.
Burada sıkıntı yok!
Sıkıntı şurada: Sistem yıllardır, çoğunluk sizden ve düşüncelerinizden haberdar olmasın diye, bütün pisliğini hayata servis etti. Kültür, yayın, sanat ve eğitim politikası yoluyla bile-isteye yaptı bunu… İnsanın ahlakının, duyarlılığının, gönlünün, derdinin, aklının, algısının içini sistematik bir biçimde boşalttı… Ve becerdi bunu… O insanlar ne sizin “Güzel bir dünya” düşünüzden haberdar bugün, ne de dayanışmadan, duygudan, duyarlılıktan…
Ama net olarak söyleyebilirim ki; sizi bilenler, yani yüreği solda atanlar, elbette ki hiç unutmadılar sizi. Nasıl unutabilirdik ki… Mesela siz her daim, benim çoktan geride bıraktığım bir yaştasınız. Bu yüzden, sizi bazen oğlum gibi bazen de yoldaşım gibi seviyorum. Nüfus cüzdanı olarak baktığımdaysa ağabeylerini yitirmiş biri gibi hissediyorum kendimi.
Demem o ki çocuklar, bazılarımızın çok şeyisiniz siz ve asla unutulmadınız.
Öyle ki biz, yani bizim mahallenin çocukları; her Hıdrellez gecesi, yani bütün 6 Mayıslarda, gece 01.00- 03.00 arası ölürüz. Soluksuz kalırız. Sizi düşünür, utanırız. Bütün diğer bedel ödemiş fidanlardan özür dileriz sonra. Tek tek hepinizin adını hatırlamaya çalışırız…
Hâlâ! Dünya durdukça! Hep!
Oysa ben mesela umudu severim. Gülmeyi, mutlu olmayı severim. “Teşekkür ederim hayat!” demeyi severim. Sık sık teşekkür ederim, hayatıma emeği geçenlere. Bahar güzel şeydir; baharı severim. Çünkü geçen yılın bütün bitkisi, börtüsü, böceği, kuşu yeniden resmigeçittedir. Sıra sıra, dizi dizi, rengârenk ve de hayatı misler gibi kokutarak geçerler önümüzden…
Bir resmigeçit ki ölürüm sevinçten de sonra bütün ölülerimden özür dilerim.
Sizi birazdan götürecekler çocuklar…
Sizi birazdan bizden alacaklar çocuklar. Hayatınızın baharındayken üstelik!
Oysa bahara sevinmek lazımdır!
Gençleri sevmek lazım…
“Umuttur” diye, “yarını onlar inşa edebilir, hayatın yüzünü onlar güldürebilirler” diye sevmek lazımdı baharları.
Ama baharı hiç sevmedi egemenler…
Sahi, niye korkar egemenler bahardan?
Gerçi nafile bir soru bu…
Çünkü hepimiz biliyoruz niye gençleri sevmediklerini…
Umudu, iyiliği, güzelliği ve barışı niçin sevmediklerini iyi biliyoruz…
Neyse çocuklar…
O gün bugündür, “Bir Çingene’nin ağlarken söylediği şarkıdır yağmur” bütün 6 Mayıslarda…
***
PS: Bir yanı umutsa Hıdrellez’in, diğer yanı ağıttır! Ve ağırdır bu yüzden her 6 Mayıs! Çünkü 6 Mayıs 1972 tarihinde Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Deniz Gezmiş, saat 1.00-3.00 arasında Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde idam edildiler.
-- Adversting 7 REKLAM ALANI --